Hattat Mustafa Râkım Efendi Dualarla Yâd Edildi
Hattat Mustafa Râkım Efendi (1758-1826), vefatının 197. sene-i devriyesi münasebetiyle Fatih Karagümrük'te bulunan türbesinde Kur'an tilaveti ve dualarla yâd edildi. Hattat Râkım Efendi Ünye doğumlu olması hasebiyle Ünyeliler Derneği (ÜNDER) ve Ünyeliler Sağlık Eğitim Kültür Sanat ve Dostluk Vakfı (ÜNSEV) tarafından tertip edilen yâd programı 25 Mart 2023 Cumartesi günü ikindi namazını müteakip Hattat Râkım Efendi'nin sevenlerinin katılımıyla icra edildi.
Programa sanat tarihi profesörü, hattat Hüsrev Subaşı, ÜNDER'in başkanlığını yapan içişleri eski bakanı İdris Naim Şahin, Musa Hamarat ve mevcut yönetim kurulu başkanı İsa Gümüş ve ÜNSEV başkanı Ayhan Doğan iştirak etti. Yine ÜNDER ve ÜNSEV mensuplarından Ragıp Baras, Sebahattin Yıldız, Hasan Mollaahmetoğlu, İbrahim Hamarat, İsmail Başaran, Abdullah Ballı, İdris Güney, Mustafa Altun, Mehmet Arslan, Haluk Doğan ve derneğin diğer pek çok müdaviminin yanı sıra Hattat Râkım Efendi'nin Karagümrük'te meskun komşuları, sevenleri de katıldı.
Hattat Râkım Efendi için zevcesi Emine Hanım tarafından inşa ettirilen Râkım Efendi Medresesi ve Türbesi uzun yıllar içinde zarar görmüş hâlde idi. Ünyeliler Sağlık Eğitim Kültür Sanat ve Dostluk Vakfı'nın (ÜNSEV) tahsisinde bulunduğu süreç boyunca sanat tarihi araştırması ve arkeolojik kazılar yaptırılarak bu mekânın ihyâsı gündeme gelmişti. ÜNSEV tarafından hazırlattırılan/önerilen projelerin 4 Numaları Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından tasdiklenmesiyle ve vakfın teşebbüsleri neticesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi marifetiyle türbenin ihyâsı ve medresenin yeniden inşası 2019 yılında tamamlanmıştı.
ÜNDER Başkanı İsa Gümüş ve ÜNSEV başkanı Ayhan Doğan yaptıkları konuşmalarda, medrese ve türbenin ihyâsına atıfta bulunarak Hattat Râkım Efendi'nin bilinmesinin ve hatırda tutulmasının milletimizin manevi değerlerini ve toplumsal hafızamızı canlı tutmak açısından ne denli mühim olduğunu vurguladılar. Bu gayeyle, zarar görmüş bulunan türbenin restorasyonu ve yıkılan medresenin yeniden inşa edilmesi için uzun yıllar süren bir çaba ve ısrar ile mücadele edildiğini hatırlatarak türbenin ziyarete açık tutulması hususunun ehemmiyetine dikkat çektiler. Bu itibarla, yâd programının her sene tekrarlanarak geleneksel bir mahiyete bürünmesi gerektiğinin altını çizerek tertip edilmesi hususunda derneğin ve vakfın üzerine düşeni yapacağını dile getirdiler.
Hattat Râkım Efendi'nin geleneksel İslâm sanatları ve özelde de hat sanatları tarihi açısından çok mümtaz bir yeri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Hüsrev Subaşı, bunun medeniyetimizin bütünlüğü dahilinde anlaşılması ve değerlendirilmesi gerektiğini belirttiği konuşmasında şunları söyledi:
"Bu medeniyet kolay doğmadı, kolay büyümedi. Onda Mustafa Râkım gibi temayüz etmiş, mümtaz şahsiyetlerin kültürel, askeri, siyasi, ilmi emekleri var, ömürleri var. Mustafa Râkım kim? Ünye'de doğmuş, abisi İsmail Zühdî, o da Edirnekapı'da medfun. O da büyük hattat. Hattat Râkım Ünye'den buralara geliyor, eğitim alıyor. İsmail Zühdî abisidir ve o da kendi gibi hattattır. Esasında Hattat Râkım'ın hocasıdır aynı zamanda, Râkım ondan icazet alıyor. Ve o kadar geliştiriyor ki, biz İslam sanatları tarihinde hat sanatını ikiye ayırıyıoruz. Râkım öncesi ve Râkım sonrası diyoruz. Öyle bir köşe taşı ki, Râkım'a kadar hattın bir gelişimi tabii ki var ama Râkım'dan sonra işin rengi, şekli, derinliği, estetik düzeyi, her şeyi değişiyor. Özellikle celî dediğimiz büyük yazılarda. Camiileri süsleyen iri yazılarda. İri yazılarda detaylar daha önem kazanır. O detayların nasıl yazıldığı çok daha önem arz eder. Bu da işi daha da zor kılıyor ve daha sanatlı hâle getiriyor. Bunlara ömrünü vermiş bir insan, o kadar güzel yazıyor ki..Harflerin kendi biçimsel güzelliği ötesinde onları istiflemenin getirdiği ayrı bir değer var. Tabii bu sefer hattatlar Mustafa Râkım gibi yazmaya başlıyor...Hattat Râkım aynı zamanda büyük bir tuğrakeş. Son dönem Osmanlı tuğralarına da bambaşka bir biçim ve boyut kazandırıyor ve bu alanda sanatıyla belirleyici oluyor.
Dolayısıyla Hattat Râkım sadece bizim tarafımızdan değil bütün İslâm dünyası tarafından da hat sanatları konu olunca bilinen bir isim. Çok yıllar önce bu türbeye yabancı meslektaşlarımı getirmiş ve Hattat Râkım'dan bahsetmek istemiş idim. Fakat türbe kapalı ve içler acısı bir hâlde idi. Bu üzücü durumu bir vesileyle Ünyeli hemşehrileriyle, sizlerle bir araya geldiğimizde gündeme getirmiş idik. Sonra sizler dikkate alıp yıllar süren bir gayret gösterdiniz ve diğer kurumların da dahliyle bu mekân ihyâ edildi. Bundan memnunuz ve Hattat Râkım'ı her daim hatırlamaya, onunla birlikte medeniyet değerlerimizi hatırlamaya vesile olmasını temenni ediyoruz."
Kur'an tilavetinin ardından Vize müftüsü İbrahim Hamarat'ın yaptığı duaya hep bir ağızdan "amin" denilerek yâd programı nihayete erdi.
Hattat Mustafa Râkım Efendi kimdir?
"Bugün Ordu iline bağlı olan Ünye ilçesinde doğdu. Babası Mehmed Kaptan’dır. Memleketinde ilk öğrenimini tamamladıktan sonra küçük yaşta İstanbul’a gitti. Ağabeyi İsmâil Zühdî’nin yanında medrese tahsili görürken ondan sülüs ve nesih meşkederek on iki yaşında icâzet aldı. Kendisine “Râkım” mahlası verildi. Bu arada resim sanatıyla ilgilendi ve yeteneğini geliştirdi. Ayrıca sülüs, nesih yazılarının inceliklerini öğrenmek maksadıyla III. Derviş Ali’nin derslerine devam etti. Medrese tahsilini tamamlayan Râkım Efendi hat sanatında elde ettiği başarıları sebebiyle akranları arasından öne çıktı, şöhreti yayıldı ve ileri gelen devlet adamlarının çocuklarına yazı dersleri vermeye başladı. Yaptığı bir resim, Reîsülküttâb Ebûbekir Râtib Efendi vasıtasıyla III. Selim’e takdim edilince padişahın resmini de yapması istendi. Kısa sürede padişahın resmini tamamlayarak kendisine takdim etti. Resmi çok beğenen III. Selim, Râkım Efendi’yi müderrislik pâyesiyle ödüllendirdi. Böylece saray çevresini etkileyen ve büyük destek gören Râkım Efendi, II. Mahmud padişah olunca onun yazı hocası oldu. Ayrıca kendisine sikke-i hümâyun ve tuğra tanzimi görevi verildi. Bu arada II. Mahmud’u iyi bir hattat olarak yetiştirdi. Padişah da ona büyük hayranlık duyar, kendisine her türlü imkânı sağlardı. 1809’da molla pâyesiyle İzmir, 1814’te Edirne, Mekke, 1818’de İstanbul kadılığına, 1823’te Anadolu kazaskerliğine yükseltildi. Râkım Efendi saraylı bir hanımla evlendiyse de bu evlilikten çocukları olmadı. Hayatının sonlarına doğru felç geçirdi ve 15 Şâban 1241 (25 Mart 1826) tarihinde vefat etti. Vasiyeti üzerine Fatih’in Karagümrük semtinde Atik Ali Paşa Camii hazîresine defnedildi. Daha sonra hanımı kabrinin üstüne türbe ve yanına bir medrese yaptırdı (bk. RÂKIM EFENDİ MEDRESESİ ve TÜRBESİ).
Râkım Efendi sülüs, nesih ve özellikle celî sülüsle tuğrada yeni bir üslûp ortaya koydu. Açtığı bu çığır Sâmi Efendi ile yeni estetik değerler kazanarak günümüze kadar yetişen bütün hattatları etkiledi. Hat sanatı tarihinde Râkım Efendi’ye kadar sülüs-nesih yazıda en güzel biçim ve orana ulaşılmışken Ali b. Yahyâ Sûfî ve Ahmed Şemseddin Karahisârî ile temelleri atılan celî sülüs Râkım Efendi’ye kadar uzun bir durgunluk dönemi geçirdi. Râkım Efendi, celî sülüste Hâfız Osman’ın sülüs yazıdaki estetik ölçülerinden ve onun en güzel yazılarından ilham alarak yaklaşık 1819’dan sonra kendi ekolünün kurallarını belirledi ve büyük başarı sağladı. Bu üslûpta celî sülüs harf ve kelimelerin tenasübü satır nizamında ve istif halinde en güzel âhengine ulaştı. Celî sülüs kompozisyonlarda harf güzelliğini öne çıkaran Râkım Efendi istifte oluşan boşlukları okutma, tezyin ve mühmel işaretleriyle dengeli bir şekilde doldurarak kompozisyonun organik bütünlüğünü elde etti.
Celî sülüs sahasında en güzel eserlerini verdiği 1815-1819 yılları Mustafa Râkım Efendi’nin olgunluk dönemidir. Fatih Nakşidil Sultan Türbesi hazîresi Akdeniz ve Karadeniz giriş kapıları ön ve arka cephelerinde taşa hakkedilmiş celî sülüs âyetler, türbe kubbe kuşağında İnsân sûresiyle Eyüp’te Sultan Camii hazîresinde Çelebi Mustafa Reşid Efendi mezar taşı kitâbe yazıları bu dönemin günümüze ulaşan en güzel eserleri arasındadır. Mustafa Râkım Efendi’nin kalem ağzı 3 cm. kalınlığında sulu, siyah mürekkeple 43 m. uzunluğunda hazırladığı Nakşidil Sultan Türbesi kuşak yazısı diğer yazı kalıpları ile İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde korunmaktadır (Nakşidil Sultan türbe yazıları, TİEM, nr. 2510; Nusretiye Camii kuşak yazıları, nr. 2509). Mustafa Râkım celî sülüs yazıda çığır açan bu başarısı yanında III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mahmud için yazdığı tuğralara kendinden sonra değişmeyecek yeni bir biçim kazandırmış, ayrıca celî sülüs ve tuğra ketebelerinde hattatların örnek aldığı sülüs ve tevkī‘ karışımı üslûplaştırılmış bir imza tarzı geliştirmiştir.
Nusretiye Camii içinde 41 m. uzunluğunda kuşak halinde yazdığı Nebe’ sûresi, Topkapı Sarayı Bâbüsselâm Kapısı üzerindeki âyet (Sâd 38/50), Mustafa Râkım’ın taşa hakkedilmiş celî sülüs yazıdaki gücünü ve yaptığı yenilikleri aksettiren güzel eserlerindendir. Topkapı Sarayı’nda korunan sülüs, nesih, celî sülüs kıta, levha ve yazdığı tuğraları bulunmaktadır (Güzel Yazılar, nr. 322/19, 324, 390, 542, 825, 870, 1319). İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde değişik düzenlemeleriyle müsennâ, celî sülüs, sülüs ve nesih hatla yazdığı hilye-i saâdet (nr. 2732), Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi’nde Cihangir Camii’nden alınan celî sülüs zerendûd yazıları (nr. 30, 1506, 2194), İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde nesih hatla istinsah ettiği Ayvansarâyî’nin Hadîkatü’l-cevâmi‘ adlı eseri onun günümüze ulaşmış bilinen eserlerindendir.
Ta‘lik ve celî ta‘lik yazıda da başarılı eserler veren Mustafa Râkım’ın İsmâil Zühdü ve Hüseyin Hamîd Efendi’nin mezar taşları, Topkapı Sarayı Hazine Kethüdâsı Odası tamir yazısıyla Miskinler Tekkesi ve Çeşmesi, Başçuhadar Seyyid Ömer Ağa Çeşmesi celî ta‘lik kitâbe yazıları onun ta‘lik yazıda bilinen güzel eserleri arasındadır. Ayrıca özel müze ve hat koleksiyonlarında eserleri vardır. Yetiştirdiği talebeler arasında II. Mahmud ile Mehmed Hâşim ve Mehmed Şâkir Recâi efendiler eserleri günümüze ulaşmış hattatlardandır."
Kaynak: İslam Ansiklopedisi (Müellif: Süleyman Berk)
https://islamansiklopedisi.org.tr/rakim-efendi-mustafa